By incorporating pedestrian and bike paths into its transportation strategy, Istanbul can build a physical and social infrastructure that optimizes the participation of all people, regardless of physical and mental disabilities.
Istanbul then would be not simply Europe’s largest and fastest growing city. It would be its model.

Wednesday, September 9, 2009

Bisiklet özgürlüktür!



Is it possible that Istanbul is well-suited to biking? I've recently started zipping around town on a mountain bike and have been thrilled by the sense of freedom. My running buddy Alp and I have had a blast exploring the city (from Ahırkapı to Kuruçeşme to Bostancı and Büyükada) on two wheels. More about these rides with Alp and my training walks with Nasser in this recent article, Peaceful walking and biking in Istanbul.

Congratulations to friend Ulaş Onal, who completed last weekend's triathlon in Çeşme in 1:34:06. Ulaş shared the following account of what it's like to bike in Istanbul. Thanks, Ulaş!! Anlattığın güzergah şahane!

Günlerden Pazar Sabahın 6’sında sıcaktan uyanıyorum.. Bir daha uyuyamayacağımı biliyorum.. Hiçbir program da yapmamıştım.. Hemen sıkılmaya başlıyorum.. Google’a girip ‘bisiklet gezisi 19 Temmuz’ aratıyorum... En tepedeki linke tıklıyorum.. Bisiklet forumda bir duyuru var.. Beşiktaş iskelesinde 08:00 buluşulup Kilyos’a gidecekleri yazıyor.. Hemen hazırlığımı yapıp çıkıyorum.. Geç kaldığımı düşünüp minibüs ve otobüslere ben ve bisikletimi alırlar mı diye soruyorum.. Bomboş otobüs bile almıyor! Vakit kaybetmeden minibüs caddesinden Kadıköy’e hızla yola koyuluyorum... Yollar bomboş.. Işıkların da yardımı ile beni almalarını istediğim otobüslerin önünde Kadıköy’e giriyorum.. Oh canıma değsin! 8 kmlik bomboş yolda geçtim sizi işte! :p 07:15 Beşiktaş vapurunu yakalıyorum.. Beşiktaş’ta kimseler yok! 08:00’e kadar bekliyorum.. Bir bisikletli görüp soruyorum.. Onları tanıdığını, mailleri takip etsem buluşma yerinin Sirkeci olarak değiştiğini bilmem gerektiğini, ancak buradan geçeceklerini söylüyor.. Beklemek yerine Karaköy’e gidiyorum.. Orada 2 bisikletli ile tanışıyorum.. Sirkeci’den yola çıkacak grubu saat 9’a kadar bekliyorum.. Gelen yok, heralde parkur da değişmiş.. Tanıştığım arkadaşlar takıl bize, biz de Kilyos’a gidiyoruz diyorlar.. Seviniyorum..


Başlıyoruz pedal basmaya.. Ortaköy’e kadar 35-40 km hızla gidiyoruz, ben sonra geride kalıyorum.. Sonradan öğreniyorum ki yıllardır sadece bisikletle uğraşan, sürekli antreman yapan, mtb yarışlarına katılan arkadaşlarmış.. Tabelaları takip edip Sarıyer’den yukarı rampaya vuruyorum, rampanın sonuna doğru foto çekmek için durduğumda arkamda 2 bisikletçi arkadaş beliriveriyor.. Nasıl yani? demeden, biz alışveriş yaptık yolda, o yüzden geciktik diyorlar.. Rampa bitiyor sonunda ve inişli bir yoldan Kilyos’a kadar gidiyoruz.. Bi ara takometrem 54 km hızı gösteriyor! Bu bir rekor benim için! :p


Kilyos’ta kalabalık plajlar yerine kuzeydeki kayalıklara gitmeye karar veriyoruz.. Kayalıklar çok güzel gerçekten.. Denize giriyoruz.. Her hafta gelsek mi acaba diye şakalaşıyoruz..


Ben dönüşte aynı performansı gösteremeyeceğimi bildiğimden ve gezmek istediğimden arkadaşların iznini isteyip erken ayrılıyorum.. Kilyos’ta yemek yemek için oturuyorum önce ve tam o anda en az 25 bisikletli yanımdaki restauranta yerleşiyorlar.. Sabah bir türlü biraraya gelemediğim grup olduğunu öğreniyorum.. Bizden yarım saat önce çıkıp, 1 saat geç varmışlar! Grup halinde hareket etmek de kolay değil tabii.. Tam bana göreymiş aslında, ama mecburen kendimi denemiş oldum!


Onlara katılmadan tek başıma Zekeriyaköy’e yönleniyorum..

O kadar sıcak ki ana yola gölgesi düşen ağaçların altında mayışmış inekler var, fotolardan görebilirsiniz.. Zekeriyaköy’ü geçiyorum, Bahçeköy’e doğru bir rampa başlıyor.. Ama bitmiyor! Hiç bu kadar terlediğimi hatırlamıyorum.. Devamlı terler akıyor başımdan aşağı! Rampa bittiğinde kalıyorum olduğum yerde.. 10 dk sonra yola devam.. Sarıyer ve Maden üzerinde Çeşme adlı bir semte varıyorum..(Kimbilir Istanbul’da görmediğimiz kaç tane semt var!?) Yüksek olduğu için adını Zirve koydukları bir cafede oturup buz gibi colamı yudumluyorum.. Boğaz manzarası muhteşem.. Yorgunluğum kalmıyor.. bundan sonra yokuş da yok.. Bir kaç foto çekip, Sarıyer’e iniyorum.. Sahilde çok trafik var.. araba sollamanın ne kadar zevkli olduğunu yeni farkına varıyorum!


Tarabya, Bebek, Arnavutköy, Ortaköy ve nihayet Beşiktaş’a vardım.. Bahçe cafe var iskelenin karşısında.. 1 portakal-kivi suyu, 1 red-bull ile kendime gelip, vapura biniyorum.. Sonra Caddebostan ve çimlerde 1 saat yatıyorum.. Km sayacı 102 km yaptığımı gösteriyor.. Bu da rekorum.. J Gerçi henüz hiç rekor denemesi yapmamıştım.. Bu ilk olsun.. :p Ardından herzamanki balıkçımda rakı-balık yapıyorum! Peşinden sahilde gitar çalıp, eski rock parçalar söyleyip dans edenlerin arasına katılıyorum.. Güzel bir gün oldu... Ertesi gün kalktığımda hiçbiryerim ağrımıyor! Çok şaşırıyorum.. Sadece tatlı bir yorgunluk.. bir sonraki gezinin çok yakında olduğunu anlıyorum.. Ama önce 25-26 temmuz yeni Ay macera yarışı...

Bisiklet özgürlükmüş! Özgürlük ise 2 tekerde.. :p


No comments: